Framework Nefreti
Yazılımcı kardeşlerim kendilerini zeki addeder. Bu yüzden her bilginin hakikatı kendilerindedir.
Bir framework çıkar, bir sürü sorun çözüyordur. Sonra başka bir ekip başka bir framework çıkarır ve aslında tüm sorunları o çözüyordur.
Yazılım aslında, CPU instruction cycle
gibidir:
Fetch - Decode - Execute - Store
Veriyi bir yerden al, anlamlandır, manipüle et ve sakla.
Tüm hikaye budur. Fizikçilerin her şeyi açıklayan tek bir teori araması (theory of everything) gibi, bizler de tek bir framework arasak keşke 😃 Yani en azından tek olmasa bile belirli işler için tek bir framework olsa. Tüm frameworkler el ele tutuşsa ve hayat bayram olsa 😐
Fakat öyle olmuyor çünkü her yazılımcı bir diğer yazılımcıdan daha çok bilmektedir. Burada bahsedilen egolar öyle böyle egolar değil be kardeşim! Mesela Linux’ta bir satırda 80 karakter zorunluluğu 31 Mayıs 2020 tarihinde zorunlu olmaktan çıkarıldı. Allah razı olsun, hiç değilse 100’e çıkardılar (önerilen değer yine 80). Altı üstü 80 karakter sınırını düzenleyebilmek için millet kan ve ter döktü resmen 😃
Çeşitlilik tabii ki bir yere kadar güzel fakat çeşitliliğin de bir nedeni olmalıdır. “Ben yaptım; doğrusu bu” yaklaşımı ne kadar doğru? Sırf yeni bir araç çıkarmak için, neden yeni bir araç çıkarıyoruz? Aslında tüm yazılımcılar psikologlar tarafından incelense, en çok görülen sendrom şu olurdu: The Starting from Scratch Syndrome.
Sayısalcı/sözelci ayrımı hepimizin hayatında bir yer edindiği için bu kavramlarla şok bir açıklama yapmak istiyorum: Yazılım geliştirmek daha çok sözelci işi olmalıdır. Herhangi biri oturup hızlıca kodunu yazabilmelidir. Fakat böyle olmamaktadır çünkü her biri kendinden daha akıllı yazılımcı kardeşlerimiz olayları orijinal bakış açılarıyla çözmeleriyle de meşhurdur 😃 Siz kim köpeksiniz kardeşim, basit basit düşünüyorsunuz bir de akıl veriyorsunuz. x=1, y=2 ise y+++x
ne çıktı üretir, sen onu de hele 😎
Ben yukarıdan gelme biriyim ve burada çok önemli bir sır verdim. Eğer bundan sonra çıkan her türlü araç sözelcilere göre yapılırsa piyasa uçuşa geçecektir. Sıçar gibi yazılım üretip, esas iş olan pazarlama ve yönetmeye geçebiliriz.
Ve bir çılgın fikir daha: Yazılımcılar bir konu tartışırken ona 10 üzerinden (yok ya yazılımcılar bunu beğenmez, fibonacci serisi olmalı) bir puan versinler. Ortaya bir satranç saati koysunlar ve verilen puan nispetince dakika kursunlar. Ve en cesur ve kararlı kişi saati başlatsın, her konuşan saate bassın. Eğer toplam süre içerisinde bir sonuca varamazlarsa birbirlerini tokatlasınlar (patronlar, siz cezalandırma yöntemlerini benden daha iyi bilirsiniz; size bırakıyorum 😉). Bu döngü bu şekilde devam etsin. Ne zamanki karara varılır, o zaman herkes mutlu mesut hayatına devam eder. Böylece Linux’taki gibi 80 satırı 100’e çıkarmak için saatlerce yazışmalar, konuşmalar yapılmaz 😄
Neyse, çok uzattım. Velhasılı kelam, yazılımcılara son sözüm şudur ki: Güzel günler yakın, meşaleleri yakın.
Selamlar.