Merhaba Dünya

Eskiden, çok eskiden, internet bu kadar yaygın değilken, “hello world” adetinin doğuş hikayesini öğrenenler bu bilgiden keyif alıyordu. Hatta türlü türlü mitler dolaşıyor, farklı versiyonları millet birbirine aktarıyordu. O yüzden bu yazıda tabii ki “hello world” nasıl çıkmış gibi “sıkıcı” bir hikaye anlatmayacağım, gugıla yazın çıkar. Ama benim duyduğum kadarıyla şöyle çıkmış.

Bir varmış bir yokmuş. Bitlerin bile değer gördüğü, bilgisayarların adeta bir gökdelen misali gökleri deldiği ve odalara sığmadığı dönemlermiş. Şimdi olsa sakallarından dolayı terörist olarak adlandırılacak fakat o zamanlar hacker olarak adlandırılan, asosyal ve kafası zehir gibi çalışan gençler bu odalarda, bu devasa nesneyi incelemekteymiş. Tabii odaya erişim kısıtlı olduğu ve bilgisayar bir jeton ile 10 dakika çalıştığı için, kimi jeton yerlerine delik bozuk para sarkıtmak suretiyle kimisi de makineyi tepükleyerek kendince süre kazanmanın peşindeymiş. Tepük dediysek hafiften tabii, çünkü babası bağı bahçeyi satsa o bilgisayarın bir somununu alamaz. Evet; o zamanlar bilgisayarlarda somunlar varmış, hatta somun sever böcekler somun somun somun çalmaya çalışırken takatten düşüp makine içine yapışıp kalırlarmış. Fakat bu başka bir yazının konusu.

İşte bu zehir çocuklar, o kadar bilgisayar başında kalmışlar ki zaman-mekan algıları şaşmış. Bir zaman sonra öyle bir seviyeye gelmişler ki birbirleriyle de selamı sabahı kesmişler. Aynı bir halıcının ilmek ilmek eserini dokuması gibi, bunlar da bit bit yazılımlarını dokuyormuş. Bazısı o kadar ince iş çıkarmış ki o incelikte kaybolmuş. Bazısının tüm dünyası 1-0 ekseninde kaymış; onlar için artık bir şey ya varmış ya da yokmuş. Bazısı da böyle bit bit uğraşılır mı kardeşim, bu işi ne zaman insanca yapabileceğiz diye isyan ediyormuş. Bazısı da “insanca yapsan ne olacak, bu sefer de insanca, pek insanca olmasını isterler” deyip zaman yolculuğu yapıyormuş.

Bu gençlerimiz gel zaman git zaman fikir dünyalarında kaybolmuş gitmişler. Kimi başarılı bir manav kimi de başarılı bir terzi olabilecekken hiçbir şey olamayıp o odada ömürlerine törpü vurmuşlar. Vakit o kadar geçmiş ve gençler o kadar dünyadan kopmuşlar ki eş-dost, hatta öz aileleri bile bunları unutmuş. Aslında unutmuş demeyelim de çocuklardan kurtulmak biraz da işlerine gelmiş sanki. Haksız da değiller gibi geldi bana. Neyse.

Günlerden bir gün, çevre mahallenin veletleri velespitlerle dolanırken bi bakmışlar, kocaman metruk bir bina. Ne bir tabela ne de bir insan … Adeta in cin top oynuyormuş. Çocuklar burada paranormal videosu çekeriz, YouTube’a yükleriz ve izlenme kasarız diye düşünmüşler. İşte ticari zeka.

Hemen biri kurmuş takım taklavatı, başlamış iPhone ile çekime. Türlü şaklabanlıklardan sonra bir odadan ışık süzüldüğünü farketmişler. Bir yandan korkmuşlar fakat bende piçlik olduğundan ilerlemeye devam etmişler. Yavaş yavaş ilerlemişler. İçlerinden korkanlar da varmış. Ben de olsam korkardım sanki 😟

Kapıyı bi açmışlar, içeride saçlı sakallı gulyabani gibi adamlar boş gözlerle onlara bakıyorlar. Adamlar o kadar zavallı görünmüş ki bizim veletler korkmaktan ziyade onlara acımış (ben olsam korkmaya devam ederdim). Sonra demişler ki:

  • Abilerim selamlar. Ne yapıyorsunuz bu metruk binada? İyi misiniz? Yardıma ihtiyacınız var sanki?!

Bir iki hebe hübe hariç ses gelmemiş. Veletler yine seslenmiş:

  • Abilerim dilerseniz yardım çağıralım, pek iyi durmuyorsunuz. Ne zamandır buradasınız? Adlarınız ne? Şu arkadaşınız yaşıyor mu, tövbe estağfirullah. Abi, abi iyi misin?!

Yine bilindik hebe hübe sesleri … Seslendikleri abi bağdaş kurduğu yerden diz bağlarını kopararak ayağa kalkmış ve dönüp demiş ki:

  • Meeer .. haba. Dün yaaa.

Veletler adeta şok 🤯 Zamanın zehir dimağları, zaman algısını öyle bir yitirmiş ki, dünden beri o odada olduklarını sanıyorlarmış. Durumun vehametini anlayan gençler federalleri aramış ve bu olay dilden dile, Holywood’dan Bollywood’a kendine yer bulmuş.

Gökten üç elma düşmüş: biri iPhone, biri iPad, birisi de Mac.


En az bu öykü kadar gerçek, başka bir gerçeğe daha değinmek istiyorum:

int main()
{
    printf("hello, world");

    return 0;
}

Bu kod ile birini yazılım geliştirmeye başlatmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.

Bu kodu anlayacak kadar İngilizce bilip, yazılım bilmeyen bir kişi bu koddan ne anlayabilir?

Yazılımın neye benzediğini ifade etmek için, standart output’a “hello, world” yazdırmanın ne faydası olabilir?

Pedagogları göreve davet ediyorum.

Written on February 8, 2022