Neden Oruç?

Öncelikle hepinizin Ramazan ayı mübarek olsun. Bu Ramazan ayında, “sakız çiğnemek orucu bozar mı” sorusundan gayri bir soru sorarak sizleri şaşırtmak istedim: Neden Oruç?

Bugüne kadar yazdığım 70’e yakın yazıdan beni tanıdıysanız, “neden oruç tutarız” sorusuna yanıt vermekten ziyade başka noktalara değinmek adına bu başlığı attığımı anlamışsınızdır. Bu arada o soruya da yanıt vereyim: Allah öyle istediği için.

Gugıla “neden oruç tutarız” yazarsanız, birbirinin kopyası olan fikirlerle dolu sayfalara denk geleceksinizdir. Çoğunun ortak yanıtı “açın halinden anlamak” ve “sağlık” içindir. Halbuki dinde, gelen emirin sağlıklı veya mantıklı olmasına gerek yoktur. Yani oruç sağlıklı olmasaydı veya sana bir empati yapma olanağı vaat etmeseydi, oruç tutmayacak mıydın? Veyahut soruyu şu şekilde soralım: Allah senden mantıklı olmayan bir şey yapmanı isteyemez mi? İsterse O’nu reddeder misin?

Bir de bu soruların başka bir versiyonu olan, oruç kıyaslaması vardır. Genellikle bu muhabbet sünni-alevi arasında geçer. Yahudi-Müslüman arasında geçmesi de bir ihtimaldir. Bu muhabbetin temel hatası, daha zorlayıcı olan orucun kişiyi daha imanlı yaptığı dolayısıyla daha zor olan orucu şart koşan dinin/mezhebin daha doğru olduğudur. Burada da gördüğünüz gibi mantık hatası yapılmaktadır. Göremiyorsanız gözlerini ovuşturup tekrar bakın; görürsünüz.

Dinin emirlerini mantığa oturtmak için çabalamak her ne kadar insanoğlu açısından takdire şayan bir hal olsa da, boşa bir uğraştır.

Bunun bir de ayetlere ezoterik manalar yükleyerek onları aşırı farklı manalara çeken din adamı versiyonları da vardır. Anlaşılması kolay olduğunu iddia eden bir kitaba, bir insanın yüz yıl düşünse anlayamayacağı manalar yüklerler ve “diğer insanlar işlerine göre yorumluyorlar yeeeaa” derler.

Ne yazık ki din adamları, aklına geleni diliyle söyleyemediği için, zorlama çıkarımlar üzerine kafa yormaktadırlar. Çünkü eğer aklına geleni diliyle aktarsa, şüphe ortaya çıkar. Ve din adamları da şüpheyi sevmezler çünkü emin olmak isterler. Bu konudaki son örneğimiz de şu olsun:


NOT: Bir din adamının söylemini eleştireceğim. Okumazsanız çok bir şey kaybetmezsiniz.


“Haramlardan sakınmak deyince sen zannetme ki içki-kumarım yok, zinam yok, eşcinsel değilim, lezbiyen değilim bilmem ne bilmem ne … Beş vakit namazın farzını kılıyor musun? ‘Kılmıyorum.’ ‘Bir vakit namazın farzını kaçırmak zina yapmaktan da büyük günahtır, adam öldürmekten de büyük günahtır. Şirklikten sonra namazın terkinden azam günah yoktur’ diyor ulema ittifak ile. Namaz kılmayanın zekatı da orucu da kabul olmaz. Ama şimdi sen diyorsun ki şimdi ben namaz kılmıyorsam oruç da mı tutmayayım? Ben onu mu dedim sana şimdi. Madem oruç tutuyorsun namaza da başla demek istiyorum. Orucu da bırak mı dedik. -ve matematik hesaplar başlar-“

Nereden tutsan elinde kalan saçma bir açıklama çünkü Cübbeli Ahmet illa ki “adı sanı belli olmayan” ulemaların fikirleri üzerinden yola çıkmaktadır. Ona göre tarihte herhangi biri bir şey dediyse ve Cübbeli o adamı muteber buluyorsa, o adamın dediği kesin doğrudur ve bu hüküm olarak aktarılmalıdır.

Sen bir adama “namaz kılmıyorsan orucun kabul olmaz” dersen, yani bir hüküm verirsen ve o adam da “ben zaten namaz kılamıyorum, e orucum da kabul olmuyorsa neden oruç tutayım” diyebilir. “E ben onu demiyorum, namaza başla diyorum” dersen, onu zaten Allah da diyor. O adam namazın farz olduğunu bilmediği için kılmamazlık yapmıyor ki? Yılda sadece 1 ay tutacağı orucunun kabul olması için, kişinin 365 gün, günde 5 vakit kılacağı namaza başlayacağını düşünmesi zaten “düşünemediğini” gösteriyor. Yani kendince hüküm vererek kişiyi namaza sevk edeceğini düşünürken, tersini yapıyor. Peki neden böyle yapıyor? Kendisine sormak lazım, kesin bir cevabı vardır 😃

Bir de din adamları ve siyasiler, adeta birer Netflix dizisi gibi, yerli yersiz “eşcinsellik”ten bahsediyorlar. Cübbelinin bu açıklamasında “eşcinsellik” araya nasıl kaynamış hala anlayamadım 😃

Normalde din adamlarının söylemleri üzerine fikir beyan etmiyorum fakat Cübbeli Ahmet’in açıklamasına konusu gelmişken yorum yapmak istedim. Kusura bakmayın.

Written on April 12, 2022