Sham Sweets

Epey uzun zamandır dışarıdan yemek yemiyoruz ve bugün bir farklılık yapıp dışarıdan farklı yiyecekler deneyelim dedik.

Google Maps aracılığıyla Sham Sweets isimli, adından da anlayacağınız üzere tatlıcı dükkanı bulduk. Tatlıları bizim tatlılara benzediği için denemek istedik. Sacramento’da doğru düzgün yemek bulamadığımız için, tercihimizi Türkiye’deki yemeklere benzeyen yiyeceklerden yana kullanmayı tercih ettik.

Çeşit çeşit tatlılar aldık. Künefe diye satılan şey künefe değildi, o yüzden almadık. Halka tatlısı, lokma, kuru baklavalar, şöbiyetimsi bir baklava vs aldık, eve geldik. Şerbetinde ağır limon tadı vardı. Sadece fıstıklı-kajulu tatlıyla halka tatlısı güzeldi. Gerisi kötüydü. İki bardak da şerbet alıp, dükkanın orada içtik. Onlar da işe yaramazdı. Tabii Türkiye’de en güzellerini yediğim için, açıkçası beni pek etkilemedi.

Bu yazıyı yazmamın sebebi, Sham Sweets kritiği değildi 😃 Şimdi asıl konuya geleyim.

Abimiz tek kelime İngilizce bilmediği gibi, yanında İngilizce bilen herhangi bir eleman da yoktu. Dükkanın temizliği orta seviyedeydi. Buna rağmen o kadar çok miktarda sipariş almıştı ki her yerde hazırlanmış baklavalar bulunmaktaydı.

Hataylı bir arkadaşım söylemişti, nenesi Arapça konuştuğu için Pepsi yerine Bebsi dermiş. Malumunuz Arapça’da “p” harfi yok. Hatta “Pers”ler böylece oluyor “Fars”lar. Neyse, bu abimiz de “van bis” diyordu, ben anlamıyordum. Meğerse “one piece” diyormuş. Biz alacaklarımızı gösterip, elimizle sayı göstererek alışverişimizi tamamlamış olduk.

Ben Amerika’ya geleli 8 ay oldu. Şirket açtım. Nasıl müşteri bulacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Zaten Türkiye’de halihazırda 8 yıldır açık olan şirketimle de müşteri bulmayı beceremezdim. Buranın KOSGEB’i SBDC sağolsun katkı sağlıyor ama süreç yavaş ilerliyor. Bir şekilde müşteri bulacağım, iş yapacağım ve para kazanacağım vs vs …

İngilizce bilgim gayet iyidir. Okuma ve yazmada sorun çekmem. Fakat konuşma pratiğim olmadığından ve dilim dönmediğinden konuşmakta zorlanırım. Konuşmakta zorlanmamın başka bir sebebi de kendime güvenip harala hürele konuşamamdır ki yanlış yaptığımı kabul ediyorum. İngilizce konuşamadığım için, buradaki Amerikalı firmalara erişip şirket olarak sunduğumuz hizmetleri anlatmaktan çekiniyorum.

Neyse, tatlıcıdan çıkıp biraz etrafta dolaştık. Okul çıkış saatine de denk geldiğimizden, gördük ki Arap nüfus epey fazla. Yani, tatlıcı doğru yerde işini yapmaktaydı.

Adam tatlıcı olarak, kalkıp Amerika’ya gelmiş ve kendi memleketinde ne iş yapıyorsa onu yaparak para kazanır ve tek kelime İngilizce dahi öğrenmeye ihtiyaç duymuyor. Yaptığı tatlının alıcısı herkes olabilir ama hiçbir Amerikalı buradan tepsi tepsi baklava sipariş vermez veya gündelik alışveriş yapmaz. Yani adam aslında memleketindeki insanlara satış yapmaya devam ediyor.

Ben yazılımcıyım, kalkıp Amerika’ya geldim bir de üstüne cepten bir sürü para harcadım. İngilizcem var, en azından iletişim kurabiliyorum. Vergi dairesine gidiyorum, SBDC ile konuşuyorum. Okuma ve yazmada zaten hiçbir sıkıntım yok. Hala daha, İngilizce konuşurken tedirginim çünkü kendime güvenemiyorum zira yeterli pratiği içinde bulunduğum ve dünyanın da içinde bulunduğu durumlardan dolayı yapamadım.

Herkesin emeğine saygım var, bu yazıda bir tarafı yüceltmek ya da diğer tarafı eleştirmek adına bir karşılaştırma yapmadım. Şu çıkarımı yapmak istiyorum: Bir işten para kazanacaksanız, insana ihtiyacınız vardır. Ne yaptığınız, insanların ne derece ihtiyaç duyduğu ile orantılı olarak değerlenir. Fakat buradaki ihtiyaç halini giderebilmeniz için sizin o insanlara erişebilmeniz gerekmektedir.

Türkiye’deki işimi yaparken de bunu beceremediğim için zaten çok ucuza işler yaptığım oldu. Yaptığım işlerin hemen hemen hepsinden gurur duydum zira düzgün yaptım. Fakat aynı orantıda para kazanamadım. Çünkü insan faktörünü hesaplamadım, o işleri beceremedim ve hiç o tarafa kafa yoramadım. Şimdi de öyle bir dönemdeyim ki, artık birileri ile diyaloga geçmek, birinden bir şey istemek, birinden bir yanıt beklemek bana işkence gibi gelmekte ve kusma hissi uyandırmaktadır.

İlla ki bugünler de şöyle ya da böyle geçecektir. Belki hayat hiç beklemediğimiz yerlere bizi getirecektir.

Eğer girişimci arkadaşlara bir tavsiyem olacak olsaydı, “tanıdığınız olsun” olurdu. Tanıdığınız olmazsa, kendi cehenneminizde kavrulur durursunuz. Sinir hastası olursunuz, öyle olmazsanız başka türlü hasta olursunuz. Değer mi değmez mi, artık size kalmış.

İleride bir gün “Hak yiyip nasıl kendinizi hak yemediğinize ikna edebilirsiniz” rehberi hazırlayacağım. Siz de faydalanabilirsiniz.

Written on May 4, 2022