Yabancılaşmak

Hepimiz her gün dünkü kendimize bir nebze yabancılaşıyoruz. Günler önce yazdıklarımı okurken beynimin içinde yankılanan ses bile sanki kırk yıllık yabancının sesi gibi geliyor. Bazen yıllar önce yazdıklarımla karşılaşıyorum ve şaşırıyorum; büyük ihtimal kendi yazdığımı bilmesem “bunu kim yazmış” derim. Ve daha dünkü kendimize bile yabancılaşan bizler, kendimizi, başkalarını ve hayatı anlayabildiğimizi iddia ediyoruz.

Ergenlik dönemindeki ben şimdi karşıma gelse, tokadı vurur yere yapıştırırım. Gençliğimi görsem “amma kafa açtın kardeş” derim. E ama o zamanları yaşarken hiç de öyle demiyordum, ben hep çok mantıklıydım, hep doğrusunu yapıyordum.

Ben buna tekamül demiyorum, zira bu biyolojik bir süreçten kaynaklanıyor. Benim babam da, onun babası da ve atalarımız da böyleydi. Bundan dolayı bunu tekamül etmenin bir yolu olarak görmüyorum. Bunu tırtılın kelebeğe dönmesine değil de daha çok yılanların deri değiştirmesine benzetiyorum. Biz de belirli bir süre bir fikri giyiyoruz ve sonra onu çıkartıp başkasını giyiyoruz. E peki sabit fikirli insanlar yok mu? Var ama onlar bile sabit değil, size öyle geliyor. Bazısı daha çok deri değiştiriyor, bazısı daha az ama herkes dönem dönem değiştiriyor. Sizi gidi sürüngenler sizi …

İnsan bu kadar oynak, sözüne güven olmayacak bir varlık işte. Ama ne değişmiyor biliyor musunuz? İnsanlığın topluluk halinde yaptıkları değişmiyor. Kitle psikolojisi hep aynı davranıyor. Yakıp yıkıyor, eziyet ediyor. Güç varken güç için, para varken para için, toprak varken toprak için … Dini menkıbeler toplumsal hafızayı tanımlamakta çok başarılıdır ve insanlığın ortak mirasıdır. Örneğin; dünyada daha hiçbir şey yokken Kabil Habil’i öldürüyor. “Eski Ahit”e göre Kabil’in Habil’i öldürme sebebi Habil’in karısının Kabil’in karısından daha güzel olması. Yani illa ortada para veya toprak olmasına gerek yok; kan damarda durmayacaksa sebebini yaratıyor ve illa ki bir yerden çıkıyor.

Dünyaya geldik, dünyaya yabancılaştık. Gelirken üstümüzde bir şey yoktu, giderken olacak sandık. Halbuki dünya hep aynı dünyaydı. Her hayat bir diğer hayat kadar manasız ve değersizdi. “Hafıza-ı beşer, nisyan ile malüldür” diye bir söz var. Ne demek bu: “İnsanın hafızasının sakatlığı, unutmasıdır”. Unuta unuta elimizde hatrı sayılır ne kaldı?

Written on March 13, 2022